Buram Buram Medeniyet!
(Bu yazıdaki kişi kurum ve kuruluşlar tamamen hayal ürünüdür. Ama gerçek hayatta karşılıkları vardır. Başlıktaki “buram” da koku manasında değil. Gösterme manasında. Örnek: “bak buram medeniyet buram da medeniyet”)
Reklam
İki gün önce Fransa’daydım. İş sebebiyle gittim. Sen ne iş yapıyorsun diye sorarsanız ben medeniyet ithalatçısıyım. Bizde dede mesleği medeniyet ithalatçılığı. Zira Cumhuriyet’in ilk yıllarında medeni kanun, ceza hukuku gibi medeni şeyleri de dedemin dedesi getirmiş ülkeye. Dediğim gibi dede mesleği ama. Dededen toruna kalıyor. Dedemin çocuğu yapamaz bu işi. Dededen toruna geçiyor direk. Benden de torunuma kalacak inşallah.
Konumuza gelelim. Fransada Paris sokaklarında duvar köşelerinde, çöp kenarlarında, varoş mahallelerde fazlalık kullanılmayan medeniyet arıyordum. Zira kullanılmayan olması çok önemli. Çünkü medeniyet orada çok önemli. Kullanılmayan olacak ki kimse hak iddia edemesin. Sokak sokak dolaşırken bir caddeye çıktım. Bir de ne göreyim. Gözlerime inanamadım. Bir grup böyle robocop gibi giyinmiş, karşı grup da yürek yemiş sanki ellerinde üç beş pankarttan başka hiç bir şey yok.
Bir anda robocopların arkasından “Hüüwoo” gibi bir ses yükseldi. Ama çok şiirsel çok medeni bir sesti. Robocoplar bu sese kayıtsız kalamadı. İlerlemeye başladılar. Karşı grup da o sesten sonra ilerlemeye başladı. Birbirlerine karşı koşuyorlardı. Tam iki grubun birbirine giridiği anda her şey ağır çekime girdi. Adamlar o kadar medeniydi ki arkadan da Amadeus Mozart’ın 9.senfonisi çalmaya başladı. Tam kesişme noktasında uzaktan izliyordum olayı. Robocoplar şahlanmıştı. Biri birden çöktü yere bir başka robocop onun sırtını basamak gibi kullanıp yükseldi ve elindeki copu karşı gruptan birinin kafaya oturttu. Ama o kadar güzel vurdu ki… O teknik başka bir yerde uygulansa abes kaçabilirdi. Ama gözünü sevdiğimin Avrupalısı kavgayı bile sanatsal icra ediyordu.
Darbeyi yiyen adam sanki bir Hollywood yıldızı, sanki bir oscar almış oyuncu edasıyla düşüyordu. Leonardo Dicaprio halt etsin. “diriliş” filmindeki ayı sahnesi bile halt etmişti. Aynı zamanda adamın kafası da kanamaya başlamıştı. Ama kan ilk savrulmayla damla damla düşüyordu. Adamın kafasının yere vurmasıyla kan damlalarının yere düşme zamanı tam aynı ana denk gelmişti. Aman Allahım dedim. Bu nasıl bir kareografi nasıl bir zamanlama. Hemen memleket sevdası çekersem diye yanımda götürdüğüm çantama elimi attım. Oradan çiğdem (çekirdek değil onun adı çiğdem) çıkardım. Çitlemeye başladım.
Bir başka tarafta 3-5 baldırı çıplak bir robocopu devirmişler ağzına yüzüne vuruyorlar ama sanki sürrealist resim yapıyorlar. Bir sonraki fırça darbesinin nereye geleceğini hiç kestiremiyorsunuz. Her fırça darbesinden sonra robocop bir şekle giriyor ve o şekle göre yeni bir fırça darbesi geliyor. Bu kadar seri bir şekilde sanat icra edilen başka bir yer yok dünya üzerinde. Oradaki “tuval” muamelesi gören arkadaşlarını kurtarmak için robocoplar koştu alana. Ve işte yeni bir sanat.
Kendine cop sallayan birinin coplu eline tekme atarken başka bir robocopun arkadan copla o adama vurması. Aman Allahım nasıl bir sanat nasıl bir medeniyet bu… Tam bir tablo. Şimdi Picasso’nun da burda olması lazımdı ki biraz ilham alsın… Çok şey kaçırdı.
Sonra birden arkadan tüm o ses yumağını, sanki ortak söylenen bir şarkı gibi olan sesleri bastıran bir ses yükseldi… Dupss. Ve bir duman. Gaz bombası silahının ağzında beliren duman.. Onun gökyüzüne salına salına çıkması. Gaz bombasının etrafında dumanla beraber havada süzülmesi… Kamera bombaya zoom yapmıştı. Döne döne uçuyordu. Şair burada dünyanın dönüşüne atıfta bulunuyor olmalıydı. Bomba yere düşüp ilk sekişinden sonra baldırı çıplaklardan birinin bombaya bir futbolcu edasıyla tekme atması ve bombanın başka bir baldırı çıplağa çarpması… Her olayda bir mesaj her harekette bir medeniyet… Burada da şair “bu devirde babana bile güvenme” sözüne atıfta bulunuyordu.
Ve burada anlatamadığım daha nice medeni olay… Kadınların saçlarından yerlerde sürüklenmesi “tamam medeniyiz ama dedelerimiz olan mağara adamlarına da saygımız sonsuz” mesajı vermekteydi. 300 spartalı filminde Leonidas’ın “dis is sıpartaaaa” diye bağırarak attığı tekmenin aynısını gördüm. Ama atan adam da rolüne hazırlanıp gelmişti. Sakal, siyah külot, kuru boyayla çizilmiş bolca baklava… O kadar gerçekçiydi ki Yunanistan’da seçime girse alabilirdi. Bu arada medeniyete bakın ki adamlar Fransızca dövüşüyorlardı. Böyle yüksek bir medeniyet tarihin hangi evresinde görülmüş?
Başıma ağrı girmişti. Ağzım yüzüm medeniyet olmuştu. Buradan topladığım nevaleyi hemen ülkeme götürmeliydim. Ülkemin muasır medeniyetler seviyesine çıkması bu elimdeki verilerden geçiyordu. Allah Yardımcım olsundu…
Reklam